Cem Adrian Konserine Gelip de 50TL Verip Üstüne Dayak Yiyen Adam ve Taksim ve Türkiye Gece Hayatının Açmazları
Dün Jolly Joker de Cem Adrian konserine gittim. son 4 yıldır genelde yurtdışında olduğumdan pek türkiye’de konserlere gidemiyordum. Cem Adrian’a da nerdeyse 10 yıldır konserine gidicem ama bir türlü denk getiremiyordum. Adamın sesinden yazdığı sözlere, müzik altyapısına kadar hemen her şarkısını çok severim. Böyle aşmış bir melankoli yok.
Neyse Jolly Jokere gittik, oraya da muhtemelen 6-7 yıldır gitmemişim. Daha kapıdan girmeden kuyruk var. Kuyrukda beklerken görevlilerden biri bağırıyor. “Çantayla içecekle giremezsiniz.” ama böyle nasıl azarlarcasına bağırıyor, yani bilgilendirme amaçlı değil, kavga ettiği kız arkadaşının, ne bileyim kendisini azarlayan patronunun hıncını alıyor sanki adam millete bağırırken. “Ticari bekleme yapma” diye anans geçen polis megafonu gibi kendini yarıyor adam tekrar tekrar. Vestiyere bıraktırmaya çalışıyor, vestiyerlerden de otopark ücreti alıyorlar. Daha dakka bir sikmeye çalışıyorlar.
Bağırdı bağırdı ama sıra bize yaklaşırken bakıyorum, millet siklemiyor bunu, herkes çantasıyla ceketiyle giriyor. Bağıran bir adamı kim niye siklesin ki zaten.
Girdik, konser 10 diyordu, ama standart olur ya konser geç başlar. onu biliyordum da öncesini tahmin edemiyordum.
Bu arada ayaktayız. İş çıkışı metrobüs bekleme platformu gibi ortam.
Cem Adrian ve melonkolik şarkılar dinlemeye kendini hazırlamış bir bina dolusu insana, black eyed peas vs türevi hareketli eğlenceli şarkılar çalıyorlar. Eywallah dinleriz de yani o gecenin konsepti o değil ki.
Bulsalarmış bi alt grup o çalsaymış çok daha şahane olurdu. Bir tomar da genç grup var bu tarz sahne şansı arayan.
Abartısız her 2 dakikada bir de garsonlar gelip “bira alır mısınız“, “bir şeyler içer misiniz” diyip de taciz ediyor. Bir oldu iki üç beş on yirmi.. adamlar durmuyor. 3-5 garson var sıra sıra hepsi gelip soruyor. böyle bi taciz yok.
Sonra bir ara akıllı TV benzeri görüntüler açtılar, tam fitness salonu kafasına döndü, köşede mekik çekenler eksik bi.
Hala garsonlar geliyor bu arada arkamdakilere VIP bilet satmaya çalışıyor. VIP dediği de 3 metre önümüzden izlicek kişi başı 100TL ekstra verecekler. (evet sadece üç metre önümüzden izlemek için 100TL fark) ha bi de tabure veriyorlar.
Neyse bize yaklaşık 1 saat youtube izlettiler,30 kere bir şey içermisiniz diye sordular, sonra şükür Cem Adrian geldi.
Abi adam bambaşka bir dünyadan gelmiş gibi. Böyle bir ses böyle bir karizma yok, dağıtıp geçiyor ortamı. Youtube’dan albümlerinden dinlediğin sesten çok ama çok daha iyi bir sesi varmış abimizin. Yeşilçam filmlerinde olur ya “3. sınıf mekandaki kadife sesli şarkıcı” öyle biri. Mekanın çok ötesinde.
Range Rover sis farları benzeri ışıkları sahnenin arkasına koymuşlar, maksimumda yakıp kapatıyorlar yakıp kapatıyorlar. Milletin gözünü yalan ediyorlar. Hard Rock müzik olsa eyvallah olur o ışık da bu melonkolik bir müzik, buna daha mum ışığı türevi şey yapcan abi, böyle “ışık var, hadi yakıp kapayalım” olmaz ki. Pastane ışıklandırması nasıl olmazsa o müziğe o ışık da aynen olmaz. Işıkdaki hızlı değişim göz bebeğinin hızlı büyüyüp küçülmesine yol açar, bu da öfke kızgınlık gibi negatif-enerjik duygular uyandırır. “Melonkoli” duygusu uyandırmak için küçük göz bebeğine ihtiyaç vardır, göz bebeği ne kadar küçülürse, hüzün o kadar artar, sinemayla uğraşırken epey kafa yorardık buna (kaynak: http://en.wikiversity.org/wiki/Motivation_and_emotion/Book/2014/Pupil_dilation_and_emotion#Pupillary_light_reflex)
Ama biliyorum, burada millet çok sallamaz öyle şeyleri yanar dönerli bişeyler olsun yeter.
Cem Adrian’da gözler kapalı söylüyor şarkıyı, yoksa şarkıyı hissedemez zaten adam. Ayrıca o ışıklara göz de dayanmaz.
Olay anına gelmeden özetle ortam: herkes ayakta metrobüs gibi kalabalık, sıkışık aralardan gçeen garsonlar “bişey içermisin” diye taciz ediyor, ışıkçı gözleri sikiyor, Cem Adrian gözler kapalı şarkı söylüyor.
Bu ortamda şimdi olaylar şöyle gelişiyor:
Cem Adrian- gölgeni, ismini sil yavaş yavaş / giderken bu kentten tükür yüzüne yalnızlığının
Garson (önümdekine) – bir şey içer misiniz?
Cem Adrian – kalbini, kendini sök yavaş yavaş / giderken bu kentten sakın ağlama sus
Garson (yanımdakine) – içecek bir şey alır mısınız?
Cem Adrian – unut / ne yaptı sana unut
Garson (bana) – içecek ister misiniz?
Cem Adrian – ne söyledi unut / ne varsa vazgeçtiğin
Garson (arkamdakine) – içki alır mısınız?
Cem Adrian – yüzünde korkularla / içinde çığlıklarla / kalbinde simsiyahlar
Garson (arka çaprazıma) – ne içerdiniz?
Cem Adrian – nereye gidiyorsun
Başka Bir Garson (önümdekine) – içki?
Bitmiyorlar amk, İdo şehir vapur hatlarında bile bu kadar sormuyorlar çay içermisin diye. Çoğu şarkıyı sikip attı garsonlar böyle böyle, biri gidiyor biri geliyor. Tiksindim yeminle.
O sırada barda insanlar sarsılmaya başladı.
Bi baktım birisi birisine yumruk atıyor, o ona vuruyor öbürü ötekine. Ortam bar değil sanki meclis, Bir anda bodyguard’lar girdi ortama herkes kaçıldı. ayırmaya çalışıyorlar. biri duruldu, biri “öldürcem onu” gibisinden durmuyor. bunu 5 bodyguard tutup götürdü. Yaka paça 5 kişi tarafından götürürlerken de komik bi replik çıktı elemandan bodyguardların birine: “Boğazımı niye sıkıyorsun, ben senin boğazını sıkıyor muyum?”
Böyle biri boğazını tuttu, biri bacağını, biri kolunu.. Bi kaç tane vurdular buna, biraz hırpaladılar, sonra kapı dışarı ettiler. Eleman 50TL verip konsere gelip dayağını yiyip gitti yani.
Diğer eleman uslu durdu, bodyguard’lar gelip ayırınca artistlik yapmadı. onun için de hiç bi bodyguard da bunu iktirip vurmadı. Efendi efendi yürüyerek çıktı mekandan ama sonra dışarda ne oldu onu bilmiyorum.
böyle hüzünlü şarkılar dinlerken nasıl agresifleşti eleman diye düşünürken muhtemelen garsonların tacizini diğer bir dinleyiciye yansıttı eleman. Zaten millet kavga etcek yer arıyor. Kemal Sunal’ın bi filminde vardı ya parayla Şaban’ı tutuyor kendini dövdürtüyor, “kelime kelime vur şaban” diyordu adam, tam o kafa = )
Cem Adrian’da olayların farkında değil hala şarkısını söylüyor gözleri kapalı, range rover sis farları eşliğinde:
“her vedanın ardında bir bekleyeni vardır kimsenin bilmediği
ve her gözyaşının altında bir dua kimsenin duymadığı
çevir gökyüzüne başını
bakma arkana
daha sert basa basa, daha güçlü
anlat bu kara şehrin yollarına ak adımlarınla!
gitmek yenilmek değil kazanmak da!
gitmek gitmektir işte
hepsi bu”
Denk gelirsem başka bir konserine daha gitmek isterim (tabi başka bir mekanda), Adamın sesi hakkaten muhteşem, opera-rock türü gibi bir şey yapıyor, zaman zaman öyle ses çıkarıyor ki “oktav” denilen şeyin ne demek olduğunu anlıyorsun hakketen.
Bu arada konserden aşağı inip çıkcaz mekandan bir kadın ağlıyor ama feryat figan. bi baktık merdivenden düşmüş bileğini yalan etmiş. Çevresinde millet toplanmış, biri diyor “kırık olsa duramazsın” biri kızın incinen bileğini çeviriyor “böyle yapınca acıyor mu?” diyor falan..
Yazım tarzınızı çok beğendim, meraktan bakayım dedim bir baktım koca yazı bitmiş. 🙂 Olayı anladığımda da hiç şaşırmadım, Türkiye burası. Şaşırtmıyor.