Seyahat halindeyken bazen epey enteresan insanlarla karşılaşırım. 1 hafta önce Iğdır’dayken de Survivor’a katılma umuduyla İstanbul’a yürümeye başlayan Cumali’yle tanıştım. Tanıştığımız gün tam 40km yürümüştü. Bu yazıyı yazıp yazmama konusunda emin değildim ama bu 1 haftada tam 250km yürüdü bile ve hala yürüyor.
Niye yürüdüğünü sorduğumda, “Survivor’a katılmak için” demişti. Hikayesini dinlediğimde, daha da vahim bir şey öğrendim. Karısını ve 4 çocuğunu geride bırakıp yola çıkmıştı!
Hem üzülmüş hem şaşırmıştım. ““Acun Ilıcalı, bir millet için Atom bombasından daha tehlikelidir!” diye bir yazı vardı, o geldi aklıma ama bu boyutlarda bir insan hayatını etkileyebileceğini tahmin edemiyordum.
“Bir insan niye karısını çocuklarını geride bırakıp 1500km yürümeye çıkar?” onun motivasyonunu öğrenmek istedim, TV’ye çıkınca hayatının daha iyi bir hale geleceğine, ona tüm kapıların açılacağına dair umudu vardı. Bu umut onu yürütüyordu. Yarışmaya seçilirse büyük ikramiyeyi kazanacağına dair inancı tamdı. “İnanç ve umut” ne farklılıklara yol açıyordu hayatta.
.
(Google’dan gelenler için, ben seyahat videoları çeken biriyim. Youtube‘da diğer videolarımı görebilirsiniz)
.
“Requiem for a dream”deki Anne karakteri, “Black Mirror” dizisi, Sezon 1 Episod 2’deki bisiklet süren adam gibi karakterleri düşündürdü bana.
Bir de öğrenciliğim döneminde Endemol medya’da çalışmıştım yönetmen yardımcısı olarak (wipe out fear factor gibi programları yapan firma) Onda da 10binlerce başvuru gelir, çoğu değerlendirilmezdi bile. Ön yapımda çalışanların dert yanmalarını hatırladım. Ya wipe out ya fear factor seçmelerinden birinde park orman’da görüşmeler yapılıyordu. 10binlerce insan fiziksel olarak gelmişti park ormana. Sadece 4-5 kişi 10binlerce insanın kaydını tutup onlar arasından ön eleme yapmaya çalışıyordu. Her bir kişiye 30saniye falan gibi bir süre anca ayrılıyordu, 2-3 dakika kalanlar şanslıydı. O kadar çok kişi görünce kim kimdi beyinler yanmıştı ön yapımda.
Cumali’yle tanıştığımız akşam 2 saate yakın lafladık. Ona işlerin nasıl yürüdüğünü anlatmaya çalıştım biraz.
Survivor (sağda solda denk gelmeleri saymazsak) izlemeyen ama TV sisteminin işleyişini bilen analitik biri olarak, basit sorular sordum başarı olasılığına dair. Özetle diyalog şöyleydi:
- Ben (B) – Yarışmaya kaç kişi başvuruyor?
- Cumali (C) – 5 Milyon kişi
- B – Oha! O kadar kişi cidden başvuruyor mu?
- C – Evet
- B – Kaç kişi seçiyorlar?
- C – 32, 16 ünlü 16 ünsüz.
- B – Ünsüzlerinde yarısı kadın yarısı erkektir muhtemelen, haliyle senin gibi ünsüz sadece 8 erkek seçiyorlar?
- C – Evet
- B – Seçilme şansın o zaman 5 milyonda 8!
- C – Iııııhhhh… Evet…
- B – 5 milyonda 8 şans için 1.500 km yürünür mü ya! 🙂
- (ikimizde güldük)
- C – Emek olmadan başarı olmaz
- B – Futbol’da “Boş koşmak” diye bir deyim vardır. Gol atabilmen için strateji lazım. Kaç günde yürümeyi planlıyorsun?
- C – 45 gün
- B – Cebinde ne kadar para var?
- C – 1.000 lira kadar
- B – Yarışma ne zaman başlıyor?
- C – Aralık’ta
- B – Ne zaman bitiyor?
- C – Haziran’da
- B – Seçilirsen haziran’a kadar neredeyse bir yıl karını ve 4 çocuğunu görmeyeceksin o zaman
- C – Evet
- B – Ekim sonu kasım başı gibi istanbul’da olacaksın. Paran o zamana kadar bitmiş olacak. Seçilsen bile 2 ay kadar İstanbul’da yaşaman gerekiyor. O sürede nasıl geçineceksin?
- C – İnşaatta çalışırım geçinirim.
- B – Ailen ne yapacak?
- C – Onlara belli miktar bıraktım.
- B – En iyi ihtimali düşünelim. Yarışmaya seçildin, büyük ikramiyeyi kazandın. Bu durumda bile sorunun olacak. Çünkü hiçbir kanal böyle ödülleri hemen vermez. Bazen bir kaç ay bekletir, bazen 1-2 yılı geçer, bazense hiç ödemez. Benim bir arkadaşım yarışma programının birinden küçük bir ödül almıştı 2-3bin lira civarı, onu bile ödememişlerdi. Haliyle yarışmaya seçilip kazandığını düşündüğümüz en iyimser ihtimalde bile şöyle bir durum var: “Paranın eline geçmesi belli bir süre alacak ve bu sürede ne sende ne de ailende geçinecek bir ekonomi kalmamış olacak. Bir nevi iflasın eşiğinde olacaksın!” Bunun farkında mısın?
- C – Her şeyi göze aldım ben.
- B – Anlaşılan esas survivor’ı ailen yaşayacak…
Onun inancına göre, o kadar çaba harcarsa, Acun’un dikkatini çekerdi. Bana göre de normal şartlarda hiç siklemezler, “delinin biri 1.500km yürümüş” diye dalga geçerlerdi.
Özetle böyle bir olay. 80’lerde 90’larda “türkücü olma umudu” ile kırsaldan şehre gelen insanların yerini “yarışmacı olma umudu” almış/alıyor anladığım kadarıyla.
Onun başarıya ulaşmasının sadece bir istisnası olabilirdi, o da hasbelkader bir sosyal medya bilinirliği oluşması. (biraz da o sebeple yazıyorum bu yazıyı)
Şahsen Survivor’ı ya da başka yarışmayı kim kazanmış kim ne etmiş hiç umrumda olmaz. Ona esas önerim “Karısının ve çocuklarının yanına dönmesi” idi. Ama başta da dediğim gibi halihazırda 250 km yürüdü ve yürümeye devam ediyor. O yüzden en azından “boş koşmaması için” ayrıca da bilinmeye değer bir hayat hikayesi olduğunu düşünüp paylaşıyorum.
Yazıyı buraya kadar okuduysanız, isterseniz onu takip edin ve aşağıya yorumunuzu bırakın ne düşündüğünüzü söyleyin.
https://www.instagram.com/cumali.akgul.survivor/
Bir sonraki yazı iran’da karakol macerası olacak 🙂
O da epey enteresan, Aziz Nesin hikayesi komikliğinde.
Beni takip için:
https://www.facebook.com/dunyabirmasaldir
https://www.instagram.com/ozgur_cagdas/
https://www.youtube.com/user/OzgurCagdas
Çok güzel bir adam, çok güzel bir yazı ve çok güzel bir video.
Requiem For a Dream’deki Anne’e benziyor evet fakat Anne gibi kirli bir hırsı yok. Daha çok naiflik diye gördüm ben bu çabayı. Muhtemelen çoluk çocuğum için yapıyorum gibi bir saikle yürüyordur.
Geriye ne kalır? Katılamazsa yıllarca anlatacak birşeyler ve karısı ile 4 çocuğunun gözünde daha da büyüyen bir kahraman olur. Kocam ve babamız yarışmaya katılamadı ama en azından yürüdü, -survive- etti mealine gelecek şeyler derler.
Kapitalizmin başarılı olup survive edenleri göstererek dağıttığı milyonlarca umuda ve belki de milyonlarca hüsrana bir örnek.
“İnşaatlarda çalışırım” cevabı ise ayrı bir güzellik bence.