.
Dünyada gelmiş geçmiş en güzel sözlerden biri, antik yunan’da apollon tapınağının girişindeki o ünlü vecizedir: “Kendini Bil“. Kendini bilme konusunda da, benim için en kolay ve eğlenceli yöntem, FRP ile hayata bakmaktır. Önümüzdeki yıl motosiklet ile amerikaya gidebilirim, bunla ilgili bi kaç şey paylaşacağım, seyahat etmeyi sevenler düşünenler için epey bir fikir verebilir. (hem motorla gezecekler için hem de backpackerlar için bir yazı)
1- FRP:
bilmeyenler için, FRP = “fantasy role playing” kelimesinin kısaltılmışı. (direk çevirisi “fantazi rol oyunu” oluyor) Yüzüklerin efendisi tam olarak uygun bir hikaye. Oradaki her karakter, bir FRP karakteridir. (oyun oynayacak olursanız)
FRP bir yolculuktur. Yolda olma halidir. Fantastik diyarlarda, sürekli yeni bir maceranın içinde olmaktır. Dünya da yeterince fantastik bir yer, boşuna demiyorum, dünya bir masaldır diye = )
Favori oyunum diablodur. (Hem 1 hem 2. üçüncüyü oynayamadım bir türlü). Ne demek istediğimi daha net anlatmak için Diablo oyunu üzerinden gideceğim.
A- FRP karakteri üzerinden Gerçek hayattaki Seyyah karakterinizi seçmek:
ilk olarak bir karakter seçersin, paladin mi olcan necromancer mı olacak vs.. sonra karaktere uzmanlık seçersin, necromancer olduysan “bonemancer” mı olacak “summonmancer” mı “novamancer” mı olacak yoksa karışık bi “hybridmancer” mı olacaksın. oynamayanlar için birşey ifade etmiyor şimdi bu dediklerim biliyorum ama gerçek hayattan örnekleyim:
Gezgin olacaksın, karakterin ne? backpacker mı, valizli turist mi, motorcu mu, araba gezgini mi, karavancı mı, tekne gezgini mi, yoksa bir kaç şeyin karışımı “hybrit” bir gezgin mi olacaksın?
Karakterini seçtin, misal backpacker oldun diyelim. Ne yönde bir backpacker olacaksın, otostopçu mu, interrail (tren) gezgini mi, uçak mı, otobüs gezgini mi? eğer ne yönde kendini geliştireceğini bilirsen hem eksiklerini kapatırsın, hem hep ihtiyacın olan alanlarda deneyim kazanırsın hem paranı daha verimli harcarsın, hem de daha hızlı olursun. bu sayede “Kendini Bil!” düsturunu, kendine rahatça uyarlayabilirsin.
Ben ilk yola çıkmadan önce “backpacker” karakterini seçtim. Aklımda “otobüs” gezgini olmaya ağırlık vermek vardı. Çünkü otobüs rahattır, ucuzdur, biletini 10dakka önce bile alabilirsin, rezervasyona gerek duymaz, şehirlerin içinden geçer insanları sokakları evleri herşeyi görebilirsin. Hindistan ve transsibirya gibi tek tük meşhur tren yolculukları ve tek tük ünlü tekne yolcuğu dışında da tercihim hep otobüs olmuştu. Şehir içlerinde de toplu taşıma + yürüyüş.
B- FRP, “deneyim” ve “level atlama” mantığı
“Level atlama” / “seviye atlama” olayı oyunun ve hayatın özüdür. yeni deneyimler kazandıkça, level atlarsın. “Ne kadar deneyimin varsa, o kadar güçlüsündür”
Yüzüklerin efendisinden hatırlayın, Gandlaf ilk başta gri bir büyücüdür, beyaz büyücü saruman’la karşılaşınca level’ı az olduğu için gücü yetmez, saruman onu döver. Ama sonra, “Balrog”la kapışır ve onu döver. (o ünlü “you shall not pass” lafını söylediği canavar.) Balrog’u dövünce, yeterli deneyim kazanır ve level atlar. Gri büyücülükten beyaz büyücülüğe gelir. Bu sayede tekrar sarumanla kapışınca, kaybetmez.
Gerçek hayatta da bu böyledir, hiç deneyimin yokken 20 günlük trekking yapıp 5bin metre yükseklikteki “Everest base camp” e gitcem dersen, çuvallarsın. Vucudun iflas edebilir, hatta ölebilirsin. 7bin kusur metredeki everest zirvesine tırmancam dersen, direk ölürsün diye bahse girebilirim. Eğer oraya çıkmak istiyorsan, önce 2bin 3bin metre yüksekliklerdeki dağlarda “tecrube” kazanman gerekir.
Ama everest zirveye de de gidebilirsin elbet. Sonuçta oyun zar oyunu. oyunda olsan muhtemelen 20de 1 şansın olurdu. Gerçek hayatta da şans faktörü önemli. (sonra değincem yine)
Seyahat ile ilgili de kendini geliştirmeden yola çıkarsan, nelerle karşılaşacağına hazırlamazsan kendini, bir tomar sorunla karşılaşırsın. Eşyaların çalınabilir, sakatlanabilirsin, ya da en basitinden çok pahalıya seyahat edersin.
Ben o sebeple adım adım level atlamaya çalıştım. Almanya’da bulunmuştum bi kaç ay, ama ya akraba yanında ya da festival davetlisi olarak bulundum. ikisi de korunaklı ortamdı.
Deneyim kazanıp level atlamak için, önce türkiye içi seyahat ile başlamıştım. Sonra kısa süreli (1ay) tayland’a gitmiştim. Özellikle bangkok’a gitmiştim çünkü bangkok güneydoğu asyanın açılış kapısı. (avrupalı biri ortadoğuyu gezmek isterse istanbul ne ise, bangkok da güneydoğu asya için o) Sonra geri dönüp eksikleri kapatıp daha uzun süreli bir seyahate hazırladım kendimi. o gün bugündür de aşağı yukarı aynı malzemeleri kullanıyorum.
C- FRP, “inventory” ve “resistance”
inventory kelimesi için sözlüğe baktım, envanter demekmiş. Günlük hayatta pek kullanmadığım için oyundaki kullanımını söyleyim. Karakterin giydiği kıyafetlerden yanındaki eşyalara içeceklere kadar herşey.
Oyundaki resistance / direnç olayı: bir sürü direnç olmakla birlikte temel olanlar: fiziksel direnç, ateş(ısı) direnci, ışık direnci, soğuk direnci, zehir direnci, ruhsal direnç. Bunların mümkün olduğunca hepsini geliştirmeniz gerekir elbette ama gittiğiniz yere göre bazısını full’lemeniz gerekir.
Şimdi ister motorla git ister backpacker ol ister başka bir şey. Yanında götürebileceğin malzeme sınırlı, alabileceğin bir maksimum kapasite var. Haliyle şu 2 soru karşına çıkıyor: “yanında ne götüreceksin?” ve “nelerden vazgeçeceksin?”
Misal diablo’da yaşam iksiri, mana iksiri (ruhsal enerji), antidot iksiri, vs.. bir sürü iksir vardır. karakterine ve gittiğin yere göre belli iksirlerden bulundurman gerekir.
Gerçek hayatta da iksir yerine karşına ilaç vb şeyler çıkıyor karşına. Asya’ya gidiyorsan (özellikle Hindistan’a) bağırsak için mutlaka reflör türevi bir ilaç bulundurman gerekirken; Avrupa’ya gidiyorsan pek ihtiyacın olmayacaktır. Güneş ışığına çok maruz kalacaksınız diyelim, aloe vera ve/veya coconut yağı bulundur yanında, eğer ışığa maruz kalmayacaksan ağırlık yapma.
24 saat aralıksız yolda olcan diyelim, hayattan tiksinmek istemiyorsan ruhsal direnç arttırcak şeyler gerek. Müzik kitap dergi film abur cubur vs. depolaman gerekir.
Kışlık yere gidiyorsan bir tomar kalın kıyafet gerekir. Kalın kıyafet demek, fazla hacim demek. Haliyle pek çok şeyden vazgeçmek demek. Misal ben, sırf kışlık kıyafetler yer kapladığı için, karlı yerlere hiç seyahat etmiyordum. sonuçta geliştirdiğim “seyyah karakteri”min resistance / direnç olayı her şeye karşı etkili değil.
Backpacker’lıkta iş kolay artık benim için, level konusunda maksimuma yakınım ama motor’da daha çok orta seviyeyim. O sebeple denemeler yapıyorum hem malzeme konusunda hem de sürüş deneyimi konusunda.
2- AMERİKA’YA MOTOSİKLET İLE SEYAHAT:
O kadar yer gezdim, yine de çok iddialı bir şey bu benim için. Motor vs. Backpacker ikileminde en büyük sorun, bazı özgürlükleri kazanırken bazı özgürlüklerden vazgeçmek. Ufak bir karşılaştırma yapayım:
A- Motor’lu gezginin, bakcpacker’a kıyasla dezavantajları:
– En büyük problem, geri dönme özgürlüğün olmayacak. Backpacker’san, atlar uçağa, istediğin zaman dönebilirsin geri. Motorlu gezginsen dönemezsin. motoru koyamazsın uçağa. onun nakliyatı şusu busu çok ama çok dert.
– Backpacker iken çok okuyabilirsin. ben gittiğim her yer için ortalama 1 kitap kadar okurum. (bazen lonely planet gibi kitaplar alsam da, çoğu zaman bi tomar gezi sayfalarını pdf’e çevirir yolda telefondan okurum) Motorla gidersem en büyük handikap kitap okumaktan vazgeçmem gerekecek (ya da okumak için ekstra zaman yaratmam gerekecek) Bir şehri okumadan geziyorsan zaten taş toprak görmekten öteye gidemezsin.
– Backpacker daha çok kişiyle tanışıp arkadaş olabilir. otobüs tren uçak vs senin gibi gezginlerle dolu. Sürekli muhabbet edebileceğin birileriyle hikayeler paylaşabilirsin. Motorda ise anca yola bakarsın.
– Motor bozulursa siki tutarsın. Backpacker isen yolda kalma şansın çok zayıf. (5 yıldır backpacker olarak geziyorum, hiç yolda kalmadım.)
– motorla ulaşım daha yorucudur. otobüs yolcusuysan 3 birim yoruluyorsan, motor sürerken 10 birim yorulursun aynı mesafede. (en azından bende öyle işlio)
– Güneydoğu Asya’yı geziyorsan gittiğin şehirde motor kiralayabilirsin. Gereksiz yere şehirler arası sürüş yaparak yormazsın kendini.
– Bazı ülkelere motorla arabayla girmen yasak / veya dev paralar ödemen gerek: misal çin, myanmar, bhutan vs.. Backpacker olarak giremeyeceğin ülke yok.
– Motorla gidersen, trafik cezasından motorun olağan bakımlarına bir tomar ekstra masrafın olur / olabilir. Backpacker’da bu konuda ekstra bir masraf olmaz.
B- Motor’lu gezginin, backpacker’a kıyasla avantajları:
Bu kadar dezavantajı varsa niye motorla gitmek istiyorsun derseniz:
– Hem şehir içlerinde hem de şehirden uzak görülecek yerlerde toplu ulaşım hem zahmetli hem vakit alıcı olabilir. Motor çoğu zaman daha pratiktir. Kakadokya gibi geniş alanları toplu ulaşımla ya da yürüyerek gezmeniz mümkün değil. ya da 100 kişilk turlara mahkum olmanız gerek.
– Her yerde motor kiralama acentası olmuyor. Misal bodrumda kiralayabilirsiniz ama istanbulda kiralama yeri yok.
– Olan bazı yerler de inanılmaz pahalı olabiliyor. Misal Roma’da 125cc bir motorun günlük kirası 50 euro. (çoğu asya ülkesinde 5dolar civarı)
– Asya’da taksi çok ama çok ucuz iken, avrupa’da ve amerika kıtasında şehir içi otobüsler bile dev pahalı. misal, kamboçya’da tüm gün bir taksiyi (tuk-tuk) 7dolara kiralayabilirsin şöförü ve benziniyle. Norveç’te bindiğim bir belediye otobüsü taksim kadıköy kadar bir mesafe için 9 euro almıştı -tek bilet-.
C- Motor mu Backpack mi kararı vermek
Bu kararı, gidilecek yere göre seçmek mantıklı. Kabaca asya için backpack iyidir diyebilirim. Ama avrupa için ortada. Eğer büyük şehirlerle limitlediyseniz kendinizi, bakcpack iyidir, kırsalına gidecekseniz araç gerekir. Bu yaz 15 civarı ülke gezdim, ağırlıklı başkentlerle sınırladım kendimi. Backpack ile avrupa kırsalı gezmesi dertli / masraflı. dediğim gibi, şehirden çıkmaya başladınız mı, ulaşım çok pahalı.
Backpack ile gezilecek yerleri kabaca bitirdiğim için, şimdi motorla gezmeyi planlıyorum.
Amerika’da ise ulaşım full pahalı. Gidenlerden duyduğum kadarıyla en büyük masrafları hep ulaşım oluyormuş. Ayrıca yine pek çok yere ulaşım sıkıntısı varmış. (amerika diyince sırf ABD’den bahsetmiyorum, full hem kuzey hem güney amerika kıtasından bahsediyorum.)
D- FRP türevi Motor’da Level atlamak
Ben motor kullanmayı nispeten yeni öğrendim, 4 yıl falan oluyor. Endonezya, Bali’de öğrendim. Orada toplu taşıma yoktu ve ada, yürüyebileceğin kadar küçük değildi. Mecburen motor sürmeyi öğrendim. (daha önce hiç biliyordum, CS yaptığım evdeki benim gibi gezen rus elemanlar sürmeyi öğretti. Sonra da lokal insanlar trafikte hayatta kalmayla ilgili ekstra taktikler öğretti)
Sonrasında gittiğim neredeyse tüm asya ülkelerinde motor kiraladım (kiralama opsiyonu varsa elbet) Epey bir şehir içi deneyim kazandım.
Tek tük tehlikeli yerlere de gittim, misal Annapurna’da sürdüm. Annapurna himalayalarda, 8.000 metre ile dünyanın en yüksek 10. zirvesi. Elbette en tepesine motorla gitmedim ama epey bir yüksekliğe kadar zorladım. Hem de 110 cc kiralık bir motorla = )
Yine de motor deneyimim azdı. Amaçladığım Türkiye – Avrupa – Amerika – Afrika seyahati için çok minyon bir tecrubeye sahiptim.
Bu sebeple, biraz uzun yol denemeleri yaptım. Daha önce 1 günde 200 km’yi hiç geçmemiştim. Dün günlük 600km ile kendi rekorumu kırdım. (biliyorum çoğu motorcu için basit bir şey, benim için ise alttan ders almak gibi oldu.) Hem de yer yer lodosun sert rüzgarlarını ve şiddetli sağnak yağmurları yaşayarak. Neler olmuş neler olmamış biraz test ettim. O kadar uzun yol için yanıma neler almam gerek biraz daha deneyimledim.
E- Şimdilik Artılar ve Eksikler
+ Taşıma konusunda, Bagaj konusunu çok rahat hallettim. Toplam 240 litre alanım vardı ve istesem daha da arttırabilirdim. (topcase 50litre, selealtı 50litre, arkaya bağlı backpack 80litre, tripod çantası 20litre, ayak arasına aldığım laptop çantası 40litre) Özellikle bursa’da dev lodos vardı, çatılar uçuyordu ama yine de sorun olmadı.
+ Revit motor kıyafetleri: Geçen sene uludağa çıkmıştım bu kıyafetle, 5metre karın üstünde yürümüştüm. (motorsuz çıktım elbette, teleferikle) soğuk geçirmiyordu. Dün de zaman zaman 5dereceye kadar düştü sıcaklık, ortalama 10derece falandı. Hiç üşümedim. Kıyafet harbi 10 numara. Cold resistance max.
– Kask. En beklemediğim bu oldu. Hayatımda ilk defa boynum ağrıdı kask ağırlığından. Hafif bir kask bulmam gerek.
– Kullanımı kolay özel bir çanta sistemi yaptırmam gerek. Mevcut hali seyahat için sorunsuz olsa da çekim yapmak için çok hantal.
– Bu elimdeki 400cc’lik motor yeterli bir güç ve hız veriyor ve dengesi muhteşem. Tüm dünyayı dolaşabilirmişim hissi veriyor. (asfalt olması kaydıyla) Ama off-road konusunda daha başarılı bir modele update edebilirim (muhtemelen honda integra)
– Bir iki ay yine spora gitsem iyi olur, vucut kendine gelsin.
– Haritada kabaca çizdim ama milyon tane şey var araştıracak..
– Biraz da tasarım fikirlerim oluştu. o da başka bir yazının konusu 🙂
F- Sahip olmanız gereken yegane ekstra şey: ŞANS
Oyun sonsuz zar atışlardan ibarettir, hayat da öyle. Herkes yolda yürür ama bazısının kafasına saksı düşer ve ölür. Woody Allen’ın match point’te dediği gibi:
“İyi olmaktansa, şanslı olmayı tercih ederim” diyen adam, hayatı anlamış adamdır. İnsanlar, yaşamın çok büyük bir kısmının şansa bağlı olduğu gerçeğiyle yüzleşmekten korkarlar. Bu kadar çok şeyin, insanın kontrolünde olmaması ürkütücüdür.”
Yolda başıma bir şeyler gelebilir, ölebilirim bile. Ama istanbul’da kalsam da ölebilirim, en basitinden beklenen “büyük istanbul depremi” oldu mu hayatta kalırmıyım kim garanti edebilir?
“Kendini Bil” boyunu aşan işlere yeterince level atlamadan girme ve “Şanslı Ol”. FRP’nin özü bu
———-
Son olarak: “Niye Böyle Şeylerle uğraşıyorsun?” sorusuna cevap:
Bi çok kişi sorar bunu, benim ne yaptığımı anlamlandıramaz falan. Gerçek hayat çok sıkıcı bir şey de ondan.. Çok da şey etmeyin yani.. = )
Git git Brezilyada bi yerde guney amerikada bi gotunu kessinler.
selam,
çok genel bir harita çıkardığının farkındayım ama bu haritayla ilgili 1-2 yorum yapayım.
batı afrika şeridi çok zor özellikle sierra leone liberia oralardan kriminal bir vaka yaşamadan geçmen epey zor.
ayrıca sınır geçişlerinde (tüm afrika genelinde) rüşvete hazırlıklı olmalısın. taklit altın tipi (15-20 liraya satılan) epey iş görür. ama soygun işini bir şekilde çözmen lazım.
orta afrika cumhuriyetinde mevcut motorunla geçemeyeceğin yollar olabilir. arazi araçlarının bile geçemediği sadece kereste kamyonlarının geçebildiği yerler var.
afrikada arazi motoru kullansan dahi yol o kadar yorar ki tripodu kurup çekim yapmayı bırak tripodu yolda bir yere atıp “abi elde çekilen görüntülerde satılıyor beaa” moduna girebilirsin.
yani afrika sıkıntı anlayacağın.
güney amerika daha az olmakla birlikte meksikadan aşağı yine sıkıntılı.
he olmaz mı olur, yapan yok mu var sadece tahmin ettiğinin 24 katı uzun sürebilir, bütçeni 30 kat aşarsın ve 6-7 kere tüm ekipmanı yeniden almak zorunda kalabilirsin.
ama olursa güzel olur
taklit altın tipi “kalemler” demek istemiştim
FRP dediğiniz, esasen TRPG (Tabletop Roleplaying Game // Masaüstü Rol Yapma Oyunu) olarak geçen hobi hakkında daha fazla bilgi edinmenizi tavsiye ediyorum.