homeless_guy

Yeraltı romanı karakteri gibi yaşamları olan Evsizlerle geçirdiğim bir cumartesi gecesi

Cuma sabahından beri farklı arkadaşlarla takılıyorum, dışardayım ve hala da dışardayım.. enteresan bi hafta sonu geçiyor.. pek çok arkadaşı gördüm takıldım falan ama esas enteresanı dün gece 2-3 saatliğine takıldığım evsizlerdi.. hergün önünden geçtiğin ama hiç fark etmediğin hep yoksaydığın bir dünyaya girmiş gibiydim.. Bu yazıda olaydan ziyade enteresan karakterlerden bahsedeceğim

.
esas gün cumartesi günü ama kısaca cumadan başlayım anlatmaya. Cuma akşamı çok içtik, taksimde kaldım.. ertesi gün (cumartesi) kahvaltıyı bitirip dışarı çıkmaya hazır hissettiğimde saat akşamüstü 5 olmuştu bile.. Ve hala hafiften bir sarsıntı baş dönmesi vardı, keyfim iyi gibiydi..

.
Esasında bir nargileciye oturup kitap okuyacaktım. Keyifli geliyor bana sokaktan insanlar yürürken bir yandan nargilemi içip bir yandan kitabımı okumak.. O sırada ne zamandır görmediğim ve de taksimde olabileceğini düşündüğüm bir kaç arkadaşı da aradım akşam takılırız diye.. Benim izmirden çok yakın bir arkadaşla buluştuk.

.

O arkadaş da değişik bakar hayata, benden daha cesur kararlar verebildiği için hep takdir etmişimdir onu.. Kısaca onu anlatayım: Sosyoloji bölümünü bitirdi, sonra herkesin yaşadığı iş bulma sorunuyla yüzleşti. Ofis işlerinde deli gibi mesai harcayıp 3 kuruş para verdiklerinden “sikerim” diyip pazarcılığa başladı. İşte bu benim hakikatende çok saygı duyduğum bir tercih. 5-6 gün bir ofiste çalışıp, kimseyi zerre ilgilendirmeyen saçma sapan işler yapacağına, 1 gün pazarda çalışıp haftanın diğer 6 gününü kendine ayırmayı “tercih etti”. Gerçekten de 1 günlük çalışmayla, kendine yetecek kadar kazanıyorsan, ne gerek var 6 gün çalışmaya.. Ayrıca eğer daha çok kazanmak isterse, 2. gün, 3. gün de çalışabilir istediği vakit..

.
Sosyoloji yüksek lisansına da başvuruyor şu aralar, tez konusu da ilginç ve farklı bir konuydu. bi mekanda takılmayı ikimizde istemiyorduk, sokakta içmek istedik.. Birer bira alıp tünelin orada arka bi sokakta yolda oturup tezindeki bakış açısı üzerine konuşurken 50-60 yaşlarında evsiz bir amca geldi.. gayet doğal bir şekilde o da muhabbete dahil oldu.. Onun hikayesini öğrenemedik ama evsiz biri için epey kültürlüydü. cümleleri çok iyiydi. okumuş etmiş sokaklarda yaşarken hep..

.

Onla muhabbet ederken başka bir tip geldi, bu eleman evsiz değil ama sıyırmış kafayı sağlam. Geçen hafta bir araba içinde ezilmiş, arabayı keserek çıkarmışlar bunu. Hala üstü başı yara bere içindeydi.. Sağlam bir travma geçirmiş ve arabadan çıkıp bilinci yerine geleye başlayınca: “Allah ölmemi istemedi, demek ki birilerini öldürmemi istiyor” kafasına girmiş. Nasıl bir bağlantı kurmuş bu sonuca ulaşmak için onu bir türlü çözemedik ama silah alıp bir yeri nasıl dağıtacağını anlattı. Yerin neresi olduğunu da anlamadık.

.

Travma sonucu enteresan bir loopa girmiş, Bir “bug” oluşmuş beyninde. 15 dakika kaldı aşağı yukarı, biz soru sormak dışında bu sürede hiç konuşmadık. ve şöyle gelişti: “kazayla ilgili 12-15 cümle”, “allahın kendisine görev verdiğiyle” ilgili 2-3 cümle “ülkenin ne kadar kötü hale geldiğiyle” ilgili 3-5 cümle, “silahla gireceği yer”le ilgili 8-10 cümle.
sonra başa dönüp tekrar kazayla ilgili aynı cümleleri tekrar ediyor..

.

Bu loopu 4 kere yaşadık. sonra yoruldu konuşmaktan gitti..

.

Sonra kuledibinin aşağılarına indik.. yağmur yağıyordu, ağaçların ve saçakların altına dizilmiş bir sürü bizim gibi tip de vardı evsiz vardı. Kuledibinde takılanlar alışıktır buna ama yağmurdan dolayı evsizler daha fazlaydı.. Neyse o sırada bir başka amcayla tanıştık. Benim arkadaş da tanıyormuş onu önceden. Eleman tam bir chuck palaniuk karakteri gibiydi. Adamla ilgili yeraltı romanı yazılabilir gayet..

.

Eleman yanımıza geldiğinde epey bir ıslanmış ve soluk soluğaydı. “En kötüsü ne biliyormusun bu hayatta, yaşlanmak! Ben karaköyden buraya çıkarken hiç zorlanmazdım, şimdi nefesim yetmiyor” dedi. bense “en kötüsü”yle ne kastettiğine takılmıştım. Elemanın tip yüzüklerin efendisindeki aragorn tarzındaydı, küt ve düz saçlıydı. Evsizdi, 57 yaşındaydı ama yine de acaip karizmatik duruyordu. Enteresan bir hikayesi olduğu belliydi..
.

3 çocuğu varmış 4,5 yaşındaymış en küçüğü ama çocukla sorunlar yaşıyormuş.. bir kaç soru sormaya çalıştım ilk önce sıkıldı sorularımdan, sonra da kızmaya başladığını hissettim ve ben de sustum haliyle..
.

O sırada Onla muhabbet ederken, bir başka eleman geldi, tır şöförüymüş ama “önemli olan muhabbet etmek” temalı bir güzel cümleler kuruyor, inanamazsınız. acaip keyifli takıldık ama ben hala ilk gelen 55 yaşındaki amcayı merak ediodum.
.

O sırada yağmur da devam ediyordu, biz de yağmur altında ıslanıp takılmaya..
.

Derken bir evsiz daha geldi ama bu hardcore evsizdi.. 65-70 yaşlarında, biri ön biri de azı dişi olmak suretiyle ağzında sadece 2 dişi kalmış bir amcaydı.. Yol kenarında duran “bi lira versene” tayfasından..
.

Bizim yanımıza da geldiğinde kafası hakkaten bi milyondu. 3-5 muhabbetten sonra “bize bira alsanıza” tribine girdi. benim arkadaş da onla konuşmaya/tartışmaya başladı. O sırada 57’lik amcaya baktım, suskunlaştı. Kendi iç dünyasına çekildi.. Diğer elemanın öyle para istemesi onun gücüne gitmişti belliki.
.

Tırcı da araya girdi, almak zorunda değiller diye. Hakkaten de tırcıyla 57 amcaya alırdım yemek ikram ederdim hiç dert deil, ama o son gelen elemanı ben de arkadaşım da hiç sevmedik. o sırada belli bir loop oldu, “tabi almasınlar ben sadece sordum” diyip, 5 dakka sonra “3 lira var mı?” diyip soruyu farklı soraraktan sonuca ulaşmaya çalıştı. yine yatıştırdık ama o sırada 57’lik amca gitti yanımızdan.. Sıkılmanın da ötesinde bir ruh hali vardı adamda.. kendi muabbetimize devam ettik bi 8-10 dakka sonra durdu durdu “2 lira da mı yok” dedi.. ondan sonra dedik bize musade..

.

Sonradan benim arkadaş anlattı adamın hikayesini: Eleman inşaat mühendisiymiş (ki eskiden hiç rekabet olmayan dönemde mühendis olmak çok büyük birşeydi şimdiye göre) büyük bir şirketi varmış, fransaya rusyaya işler yapıyormuş. Acaip zenginmiş. 3 kere evlenmiş, 3’ünden de 1’er çocuğu olmuş. oldukça iyi seviyede Rusçası fransızcası ve ingilizcesi varmış. Epey bir okumuş dolaşmış keyfince yaşamış.. Sonradan bu son krizde (2008) iflas edince herşey tersine dönmüş.
.

Bir anda, süper lüks evi arabaları eşyaları hacizle alınmış. Hacizle alınamayanları da satmak zorunda kalmış. Son karısı çocuğunu alıp terketmiş, şimdi eski arkadaşları ara ara çevirmenlik işleri veriyormuş buna bu da bir bilgisayar den getirebilirse onları tercüme ederek “hayatta kalacak parayı” kazanmaya çalışıyordu. Bir yandan da hiç bir şey için bir motivasyonu enerjisi kalmamıştı. Nasıl olsun ki, Ne bir sosyal güvence, ne borçlarını ödeyebileceğine dair bir umut, hiç birşeyi yoktu..
.

üstelik ilk cümlesinde söylediği gibi: “en kötüsü yaşlanıyordu”..
.

Tam bir Chuck Palahniuk karakteriydi..
.

“Ve Ben Jack’in ıslak ve yorgun ayaklarıyım”

Share:

Leave a Reply


Notify me of followup comments via e-mail. You can also subscribe without commenting.