Yaradılışla ilgili teorileri incelerken Nietzsche’nin sonsuz dönüşüm teorisi geldi aklıma. Çok fazla sevmem aslında Nietzsche’yi.. insana olduğundan fazla değer verir, narsisttir, ayrımcıdır vs.. Ama bu sonsuz dönüşüm teorisi hakikaten enteresandır.
Şimdi elimdeki kitapları hızlıca bir elden geçirdim direk olarak alıntılanacak bir yer bulamadım. “ECCE HOMO – Kişi Nasıl Kendisi Olur” kitabının 73’üncü sayfasında adı geçiyor ama tam açıkladığı yeri bulamadım. Wikipedia kısa bir bilgi vermiş şuradan okuyabilirsiniz.
Şimdi bu teori, aslında hindu budist reankarnasyonlarıyla bir noktaya kadar paralellik götürür. 4 tane önermesi vardır:
önerme 1: Tanrı yoktur.
önerme 2: Zaman sonsuzdur. (big bang başlangıç gibi algılansa da onun da öncesi olan mutlak karanlık var)
önerme 3: Madde sınırlıdır. (evren inanılmaz sayılamayacak/algılanamayacak büyüklükte de olsa, maddelerin [daha spesifik ifadeyle “toplam kütlenin”] bir sınırı vardır)
önerme 4: Evrende herşey hareket halindedir. (Maddeler sabit kalmaz, herşey başka maddelerle tepkimelere girer başka şeylere dönüşür)
Şimdi bu 4 önermeyi de doğru kabul edersek şu sonuca ulaşabiliyoruz:
Eğer madde sınırlıysa ve sürekli hareket halinde olup değişime ve dönüşüme uğruyorsa, bu sonsuz zaman içinde şu andaki tüm evrenin atomsal/maddesel dizilimi kendisini bir şekilde tekrar etmek zorundadır.
Basit ifadeyle şöyle örnekleyim: elimizde “a” “b” ve “c” maddeleri olsun (bu sırayla). Yukarıdaki açıklamadan hareketle bunların zamanla mutlaka hareket edeceğini düşünürsekmaddesel sıralamalarındaki olasılıklar şöyle olacaktır:
a-b-c
a-c-b
b-a-c
b-c-a
c-a-b
c-b-a
Şimdi sonsuz zamanda sadece bu 3 madde (a,b,c) olsaydı bu 6 durum kendisini sürekli tekrar edecekti. Bizim evrenimizde katrilyonlarca durum var (limit sonsuza giderken gibi bir ifade kullanmak gerek sanırım) ama zamanın sonsuzluğu içinde bu durumlar kendisini yinelemek zorunda kalacaktır. Çünkü olasılıklar sınırlı. Çok çok çok büyük sayılarda olasılık olsa da yine de bir sınır var ve mecburen bir tekrar olmak zorunda.
Şimdi Nietzsche buradan hareketle, madem tekrar yaşanacak bu an, o halde şu anda muhteşem yaşayalım ki her zaman aynen öyle tekrar etsin gibisinden bir anlayış benimsemiş durumda. Ben şahsen buna katılmadığımı da belirtmek istiyorum.
An dediğimiz şey çok kısa. “a-b-c” durumundan sonra, bir keresinde “a-c-b” durumu geldi diye, bir sonraki seferde de “a-c-b” durumu gelecek diye bir zorunluluk yok. “a-b-c” durumundan sonra “b-a-c” gibi herhangi bir diğer durum da gelebilir. Bu da Master yoda’nın ünlü vecizesiyle özetlenebilir: “Always in motion, the Future is” (Gelecek daima hareket halindedir)
Şimdi bu biraz paralel evren olayına da benzerlik taşıyor. Sadece şu anda başka bir evrende değil, bundan trilyonlarca katrilyonlarca yıl sonra aynı evrende yaşanması farkıyla. (seri evren demek gerekir belki de 😛 )
Ve tabi şu an yaşadığımız şey, geçmişte yaşanmış bir “an”ın tekrarı yanlızca..
Değişik bir düşünce.. Nietzsche’ye genel olarak mesafeli dursam da, bu düşüncesi ilgimi çeker..
.
Nietzsche ağladığında kitabında Irvin D. Yalom kurgusunda bu teoriye kısaca değinmişti. kitabı okumamın üzerinden geçen zamanı ve olası evrenler fikrine meyilli tarafımı şöyle bir kenara bırakacak olursak, bu teoriyi ben; aynı an’ların tekrar tekrar yaşanmasından ziyade zamanın bir çember içinde döndüğünü yani geleceğe uzanan düz bir çizgi yerine, geleceğe dönen bir daire içinde ‘gelecek’ kavramını tartışmaya açar bir teori olarak algılamıştım. aslından bambaşka bir teori de geliştirmiş olabilirim umarım öyledir:)
“Şimdi bu biraz paralel evren olayına da benzerlik taşıyor. Sadece şu anda başka bir evrende değil, bundan trilyonlarca katrilyonlarca yıl sonra aynı evrende yaşanması farkıyla.”
Burada birbirinden iki ayrı durum varmış gibi geliyor insana ama pek de öyle değil. “şu anda” kavramı, sadece o anda var olan kişi (bilinç) için gerçektir. Aynen “şu evrende” olan kişi (bilinç) için olduğu gibi. Oysa olaya tamamen dışarıdan (zaman ve mekandan sıyrılmış olarak) baktığımızda her iki durum da (zamansal dizilim ve paralel evrenlerdeki aynı anlılık) sadece bir olasılıklar denizinden başka bir şey değil. Yani ikisi de tamamen aynı şey.
Şöyle anlatmaya çalışayım. Hani insana karşı satranç oynayan bilgisayarlar var ya. Şimdi insanı at onun yerine de bilgisayarı koy. Hatta aynı bilgisayarı koy. Aynı bilgisayar hem siyah hem beyaz taşların yenmesi için oynayacak. Bu durumda bilgisayar sonsuza yakın sayıda olasılığı hesaplarken aslında bir satranç oyununda olabilecek tüm hamleleri “aklından geçirmiş” bir anlamda oynamış olacaktır. Yani daha reel olarak ilk hamleyi yapmadan tüm oyun olasılıklarını “oynamış” oluyor. Peki kendi kendine karşı oynadığı bu oyunda bilgisayarın o “reel hamle”yi yapması gerçekten önemli midir? Hatta bilgisayar gerçekten o “reel hamle”yi yapar mı? Hatta hatta öyle bir “reel hamle”den bile söz edilebilir mi?
Buraya kadar takip edebildiyseniz şimdi Özgür’ün (Ya da Nietzche’nin) bahsettiği zamansal dizimli sonsuz evrenin sonsuz paralel evren ile aynı şey olduğunu da kavramaya bir adımımız kaldı.
Şimdi, o kendi kendine satranç “oynayan” bilgisayarın tek işlemcisi varsa evet tüm olasılıklar ardı ardına dizili bir zamansal dizilimle “oynanır”. Peki bilgisayarın paralel iki işlemcisi varsa? Peki sonsuz işlemcisi varsa? O zaman zamansal bir dizilim yerine paralel evren benzeri paralel bir dizilim oluyor demektir. Peki hangisi?
İşin ruhu şurada ki her iki (veya sonsuz) durumda da reelde oynanan bir olay söz konusu değil. İster tek işlemci ister sonsuz işlemci ile yapılsın, tüm olay bir olasılık hesaplaplamasından ibaret. Sadece koskoca bir olasılıklar evreni.